İlk Bakışta Gökçeada
Gökçeada, yüzyıllar öncesinden gelen ve 1970 yılına kadar kullanılan ismiyle İmroz, Kuzey Ege’deki iki Türk adasından biri. Türkiye’nin en büyük adası olarak Bozcaada’nın yaklaşık sekiz katı büyüklüğünde. Türkiye’nin en batı ucu olduğu için ‘güneşin en son battığı yer’ olma ünvanına sahip.
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı bir ilçe. Yerleşim ilçe merkezi dışında 10 köye dağılmış durumda. Adaya ulaşım, sadece deniz yoluyla sağlanıyor. Bunun için bir arabalı feribot ve sadece yayalar için olan deniz otobüsü kullanılıyor. Ada içinde her türlü ulaşım aracı kullanılıyor.
Gökçeada, doğal yaşamının zenginliğiyle öne çıkan bir yer. Flora ve faunasındaki çeşitlilik, su kaynaklarının bol olması adanın dikkat çekici özellikleri. Üstelik anakaradan uzak olması doğasının insan baskısıyla bozulmasını engellemiş. Türkiye’nin ilk sualtı parkı burada ilan edilerek denizdeki, organik tarım konusunda pilot bölge seçilerek karadaki doğal yaşam koruma altına alınmış.
Zeytin ağacı ve onun nimetleri adanın yüzyıllar öncesinden gelen ve hala yaşatılan değerleri. Zeytincilik kökeni çok eskiye dayanan bir uğraş. Adada 300-400 senelik zeytin ağaçları görmek mümkün. Son yıllarda organik tarıma geçişle adada üretilen zeytinyağının lezzetine bir de garantili doğallığı eklenmiş. Son yıllarda gelişmekte olan organik tarım adanın geleceğinde önemli bir rol üstleniyor. Adada organik ürün satan birçok işletme bulunuyor.
Gökçeada denizi, Türkiye’nin en temiz denizlerinden biri olarak, yüzmek, dalış yapmak ve sörf için çok ideal. Adanın özellikle güney kıyılarında uzun kumsallar ve bakir koylar bekliyor sizi. Gökçeada rüzgarlı iklimi ve kendine özgü coğrafik yapısı sayesinde sadece Türkiye’nin değil dünyanın önde gelen sörf merkezlerinden biri sayılıyor. Özellikle Avrupa'dan gelen sörfcüler sayesinde canlanan sörf ortamı, her geçen gün gelişiyor.
Adanın en eski yerleşim yerleri olan Rum köyleri nostaljik havaları ile etkileyici mekanlar. Ara sokaklarında dolaşırken yüzyıllar öncesinden kalan arnavut kaldırımlı yolları, evleri, kiliseleri görmek büyülüyor insanı. Köy meydanındaki eski kahvelerden en az bir tanesi mutlaka açık oluyor. Bazı köylerde yemek yiyebileceğiniz yerler de bulunuyor.
Adada yoğun olarak keçi ve koyun yetiştiriciliği yapılıyor. Ama diğer yerlerden farklı olarak hayvanlar, çobansız ve özgür bir şekilde otluyor, floradaki kekikle ve yabani bitkilerle besleniyor. Serbest hayvancılık adanın köklü geleneklerinden biri haline gelmiş. Bu hayvanlardan çok lezzetli ve organik diyebileceğimiz kırmızı et elde ediliyor. O yüzden adanın et yemeklerine doyum olmuyor.
Turizm son yıllarda bir hareketlenme görülse de daha çok ada halkına ait pansiyon ve apart işletmeler bulunuyor adada. Son yıllarda küçük, şık otellerin, özellikle Rum köylerinde açıldığı görülüyor. Gökçeada'nın konaklama fiyatları Ege'deki birçok tatil yöresine göre hala oldukça ucuz sayılıyor.
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı bir ilçe. Yerleşim ilçe merkezi dışında 10 köye dağılmış durumda. Adaya ulaşım, sadece deniz yoluyla sağlanıyor. Bunun için bir arabalı feribot ve sadece yayalar için olan deniz otobüsü kullanılıyor. Ada içinde her türlü ulaşım aracı kullanılıyor.
Gökçeada, doğal yaşamının zenginliğiyle öne çıkan bir yer. Flora ve faunasındaki çeşitlilik, su kaynaklarının bol olması adanın dikkat çekici özellikleri. Üstelik anakaradan uzak olması doğasının insan baskısıyla bozulmasını engellemiş. Türkiye’nin ilk sualtı parkı burada ilan edilerek denizdeki, organik tarım konusunda pilot bölge seçilerek karadaki doğal yaşam koruma altına alınmış.
Zeytin ağacı ve onun nimetleri adanın yüzyıllar öncesinden gelen ve hala yaşatılan değerleri. Zeytincilik kökeni çok eskiye dayanan bir uğraş. Adada 300-400 senelik zeytin ağaçları görmek mümkün. Son yıllarda organik tarıma geçişle adada üretilen zeytinyağının lezzetine bir de garantili doğallığı eklenmiş. Son yıllarda gelişmekte olan organik tarım adanın geleceğinde önemli bir rol üstleniyor. Adada organik ürün satan birçok işletme bulunuyor.
Gökçeada denizi, Türkiye’nin en temiz denizlerinden biri olarak, yüzmek, dalış yapmak ve sörf için çok ideal. Adanın özellikle güney kıyılarında uzun kumsallar ve bakir koylar bekliyor sizi. Gökçeada rüzgarlı iklimi ve kendine özgü coğrafik yapısı sayesinde sadece Türkiye’nin değil dünyanın önde gelen sörf merkezlerinden biri sayılıyor. Özellikle Avrupa'dan gelen sörfcüler sayesinde canlanan sörf ortamı, her geçen gün gelişiyor.
Adanın en eski yerleşim yerleri olan Rum köyleri nostaljik havaları ile etkileyici mekanlar. Ara sokaklarında dolaşırken yüzyıllar öncesinden kalan arnavut kaldırımlı yolları, evleri, kiliseleri görmek büyülüyor insanı. Köy meydanındaki eski kahvelerden en az bir tanesi mutlaka açık oluyor. Bazı köylerde yemek yiyebileceğiniz yerler de bulunuyor.
Adada yoğun olarak keçi ve koyun yetiştiriciliği yapılıyor. Ama diğer yerlerden farklı olarak hayvanlar, çobansız ve özgür bir şekilde otluyor, floradaki kekikle ve yabani bitkilerle besleniyor. Serbest hayvancılık adanın köklü geleneklerinden biri haline gelmiş. Bu hayvanlardan çok lezzetli ve organik diyebileceğimiz kırmızı et elde ediliyor. O yüzden adanın et yemeklerine doyum olmuyor.
Turizm son yıllarda bir hareketlenme görülse de daha çok ada halkına ait pansiyon ve apart işletmeler bulunuyor adada. Son yıllarda küçük, şık otellerin, özellikle Rum köylerinde açıldığı görülüyor. Gökçeada'nın konaklama fiyatları Ege'deki birçok tatil yöresine göre hala oldukça ucuz sayılıyor.